EYÜP VE PIERRE LOTI TEPESİ
Günümüzde "Eyüp Sultan" olarak adlandırılan semtin Bizans dönemindeki adı; "Kozmiyon"dur. Güzel havası ve av hayvanlarının çokluğu ile anılan Kozmidyon'da ahşap bir sirk, çeşmeler, şatolar, avsaray ve belirli niteliklerde 4 adet kilise bulunmakta idi. Bulgarların Kostantinapolis'e defalarca saldırmaları ve 13 Nisan 1204'de Haçlı Seferleri sırasında talan, yağmalama ve çıkan yangınlar nedeniyle, bu eserlerin hiç biri ne yazık ki günümüze kadar ulaşmamıştır.
Edirnekapı surlarından başlayıp, Karadeniz'e kadar uzanan ve İstanbul'un en büyük ilçelerinden biri olan Eyüp, İstanbul'un fethi ile birlikte kurulan ilk Osmanlı yerleşimlerindendir. Osmanlı kültürünün en çarpıcı merkezlerinden birini oluşturan ve en parlak dönemini "Lale Devri'nde" yaşayan Eyüp, tarihî türbeleri, camileri, mezarlıkları ve ünlü Fransız yazar Pierre Loti'nin adını taşıyan kahvesi ile bir açıkhava müzesi niteliği taşımaktadır.
Haliç'in güney kıyısında, surlarn dışında yer alan Eyüp'teki gezimize, semte adını veren cami, medrese, imaret ve hamamdan oluşan Eyüp Sultan Külliyesinden başlayalım. Fatih Sultan Mehmed tarafndan kurulan ve ilk önce türbesi yapılan külliyeye adını veren; Hz. Muhammed'i evinde ağırladığı için "mihmandar-ı Resulullah" sıfatına hak kazanan Halid Bin Zeyd Ebu Eyyub el-Ensarî'dir. 668 ylnda Emeviler tarafından gerçekletirilen başarısız İstanbul kuşatması sırasnda sancaktarlık yaparken şehit düşen el-Ensarî Hz., bölgede bir yere gömülmüş, mezar da zaman içinde kaybolmuştur.
İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethini izleyen günlerde, Fatih'in de mensup olduğu Bayramî tarikatının şeyhi Akemseddin'in, Eyüp El-Ensarî Hz.nin mezarının yerini rüyasında görmesi üzerine kazılarak bulunan mezarının yerine bir türbe yaptırılması, Eyüp semtinin de kuruluşuna giden ilk adım olmuştur. Osmanlı döneminde "Hazret-i Halid", günümüzde ise "Eyüp Sultan" olarak adlandırılan türbe, kuruluşundan bugüne kadar Müslüman halkın en önemli ziyaretgâhlarından biri olmuştur. Doğum, sünnet, evlenme ve ölüm gibi önemli olaylarda halkın ziyaret edip adaklar adadığı ve dua ettiği türbe, Osmanlı hükümdarlarının kılıç kuşanma (taklid-i seyf) törenlerine ev sahipliği yapmasıyla, devlet bürokrasisinin de ilgi odağı haline gelmiştir. Türbenin yanına inşa edilen cami, medrese, hamam ve imaretle birlikte İstanbul'un en önemli külliyelerinden biri haline gelen Eyüp'ün çevresinde bir yerleşim kuşağının oluşması da gecikmemiştir. 1459 yılnda yapıldığı tahmin edilen caminin bir diğer özelliği de İstanbul'un ilk selatin camii, yani sultan için yapılmış ilk cami olmasıdır. Çeşitli padişahlar tarafından onarımdan geçirilen, yeni bölümler eklenen cami, özellikle 1766 yılındaki depremden sonra büyük ölçüde yenilenerek, klasik Osmanlı mimari üslubuna yaklaşmıştır.
Böylelikle manevi bir cazibe merkezi haline gelen Eyüp'ün bir başka ünlü mekanı da mezarlıklarıdır. Bu kutsal bölgeye, yaşarken niyaz almaya gelenler, öldükten sonra da Eyüp Sultan'ın hemen yanıbaşında gömülmeyi dilemişlerdir. Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet yıllarında halktan kişilerin yanısıra birçok ünlü ismin defnedildiği Eyüp Mezarlığı, sultanlardan sadrazamlara, şeyhülislamlardan vezirlere, kumandanlardan din, tasavvuf, ilim, fikir ve sanat adamlarna kadar çok sayıda ünlü şahsiyetin ebedi istirahatgâhı olmuştur. Haliç kıyılarından Edirnekapı surlarına kadar ulaşan mezarılıkta bulunan mezar taşlarındaki yazılar, dönemin önemli tarihî belgeleri konumundadır. Örneğin, Kırım Bahçesaray'da gömülü olduğu sanılan II. Gazi Giray'n oğlu Devlet Han'ın mezar taşı Eyüp'te bulunmuştur. Çoğunluğu mermerden yapılan ve Osmanlı türbe mimarisinin uygulandığı plan tiplerinin iç süslemelerinde çini ve kalem işi kullanılmıştır. Mezarlığın en ilginç bölümlerinden biri de cellat mezarlığıdır. osmanlı döneminde cellatlık vazifesini yerine getirenleri tanıtan mezar taşları bulunmamakta, bunun yerine küb biçiminde bir taş yer almaktadır. Cellat mezarlığı hakkında tarihçiler ihtilaf halindedir. Bir grubu, mezarlığın bugün Ayvansaray surlarının Eyüp semtine bakan kısmının yanında olduğunu, diğer bir grubu da Eyüp'ten Pierre Loti Tepesine çıkan teleferiğin Pierre Loti durağının bulunduğu yerde olduğunu iddia etmektedirler.
Gezimize, Eyüp'ün merkezindeki kutsal mekanlarıdan başladık. Şimdi daha yukarılara, Haliç'in o ünlü panaromasının en iyi seyredilebildiği sırtlara doğru çıkalım. İstanbul'da uzun dönemler yaşayan ve gerçek bir İstanbul aşığı olan ünlü Fransız yazar Pierre Loti'nin adını taşıyan kahvenin bulunduğu bölge, bu görüntü için en ideal yerdir. Türkiye'yi ikinci vatanı olarak gören Pierre Loti'nin, o dönemde, "Rabia Kadın Kahvesi" olarak bilinen bu kahveye sık sık gelerek; Haliç'e karşı "Aziyade" adlı romanını yazdığı söylenir. Bugün tipik bir Türk kahvesi haline getirilen mekanın bulunduğu bölge, Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde, "İdris Köşkü Mesiresi" olarak geçer. Mesirenin bulunduğu alanda PIERRE LOTI TURİSTİK TESİSLERİ yer almaktadır.
19. yüzylda İstanbul'a gelen hemen bütün yabancıların ve seyyahların da uğrak yeri olan Tepe'de birçok tarihî yapı bulunmaktadır. Tesislerden Eyüp Camii'ne doğru giderken 1813 yılnda tarihlenen, iki kitabeli ahşap Kaşgari Tekkesi bu tarihi yapılardan biridir. Yine Tesis'e bitişik, sağ köşesindeki üç yol ağzında, kitabesi Farsça yazılmış bina da, Çolak Şeyh Hasan Tekkesi'dir. Bu binanın bir bölümü Çilehane, diğer bölümünde ise Çolak Hasan Dede'nin mezarı bulunmaktadır. Çolak Şeyh Hasan Tekkesi'nin sırasındaki tarihi bina ise günümüzdeki karşılığı ana okulu olan bir Sıbyan Mektebi'dir (Mektep bugün Tesise ait mescit olarak kullanılmaktadır). Osmanlı tarihi yazarı İdris-i Bitlisi tarafından yaptırılan Sıbyan Mektebi'nin ön tarafı olan Pierre Loti Turistik Tesisleri bahçesinde ise, 1589 yılında vefat eden İskender Dede ismindeki bir Mevlevi şeyhinin mezarı bulunmaktadır. İskender Dedenin ön tarafındaki iki kuyudan biri ise meşhur Dilek Kuyusu'dur. Bu kuyuyla ilgili Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde; "Kuyuya bakanların gönüllerinden geçirdikleri isteklerini kuyunun içinde gördüklerini" yazar. Sıbyan mektebinin yola bakan bitişiğinde ise bir çeşme bulunmaktadır. İdris-i Bitlisi tarafından yaptırılan Çeşmenin, zamanla harap olduğu bilinmektedir. 1858 yılında Sultan Abdülaziz'in cariyelerinden Rayet Keşan Kalfa tarafından yeniden inşa edildiği için bu adı almıştır.
Tarihi eserler bununla bitmemektedir. Tesis içindeki bahçenin merkezini teşkil eden alanın altında, Bizans döneminde yapılmış, Osmanlı döneminde de faal olarak kullanılan bir sarnıç bulunmaktadır. Tarih boyunca "Karyağdı Tepesi" olarak adlandırılan tepede kış mevsiminde biriken karların erimesiyle oluşan tatlı sular, çevre mahallelere yaptırılan çeşmelere aktarılarak; halkın bu güzel tattaki içme suyundan yararlanması sağlanmıştır. Sıbyan Mektebi ile İskender Dede mezarının arasında, o dönemde var olan bir Namazgaha ait bugün herhangi bir iz mevcut değildir. Ayrıca Tesis'in üst kısmında bugün harabe biçimde bulunan "Karyağdı Baba" dergahı bulunmaktadır. Ve yine Tesis bahçesinde, Dönemin Atçıbaşısı (Saray atlarından sorumlu) Ali Ağa ve ailesine ait 4 adet mezar bulunmaktadır.
Pierre Loti ve çevresindeki bu eserler bugün İstanbul Büyük Şehir Belediyesi tarafından Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'ndan onaylı projeler dorultusunda kamulaştırılarak; yedi adet konakta toplam 67 odadan oluşan Turquhouse Butik Otel, Tarihi Kahve, Yeşil Cafe, Nargile Evi, A Ziyade Restoran ve açık alanlardan oluşan Turistik Tesis haline getirilmiştir. Tüm bu yapılar, aslına uygun bir biçimde restore edilmiş olup, Atalar Şirketler Grubuna ait Atalar Turizm tarafından işletilmektedir.