İSTANBUL, YEDİTEPESİ NERELERİDİR?
Istanbul, sahip olduğu coğrafyası, iklimi ve bitki örtüsü ile tarih boyunca ilgi uyandıran bir şehir olagelmiştir. Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti olduğu dönemde hemen hemen tüm medeniyetlerin kutsadıkları üç, yedi, kırk rakamları adedince yapılar, meydanlar ve çeşmeler gibi yapılar inşaa edilerek; şehrin bütününde korunmaya çalışılmıştır. Otuzdan fazla isme sahip İstanbul da bu yapılardan fazlasıyla nasibini alan bir şehir olarak isimlerinden biri de "Yedi Tepe"dir.
Bugün Sultanahmet Meydanı olarak bilinen "At Meydanı", Beyazıt semtine "Çemberlitaş Meydanı" ve Fatih semtinde bulunan "Kıztaşı Meydanı" birbirine doğrudan yollarla bağlanmış meydanlar olarak; İstanbul'un 3000 yıllık kent tarihindeki gerçekleştirilmiş en önemli şehir planları olarak yerini almıştır. Bizans dönemi meydanlar, anıt taşlar ve yollar, Osmanlı döneminde de korunmuş ancak Osmanlı son dönemlerinde ve Cumhuriyet döneminde çarpık yapılaşma sonucu özelliklerini kaybetmişlerdir. Bugün anıt taşlar, dikili taşlar ve At Meydanı, eksiklikleriyle birlikte varlıklarını korusa da Çemberlitaş, Kıztaşı meydanları ve bunları birbirine bağlayan yollar, mevcut değildir.
Tarihi İstanbul şehri olarak kabul edilen sur içi, yedi tepeden meydana gelmiş ve tarih boyunca hem Bizans dönemi hem de Osmanlı döneminde bu tepe üzerlerine kondurulan muhteşem eserlerle günümüze kadar ihtişamını korumuştur. Öyle ki, yedi tepeli şehir İstanbul, bu eserlerle yedi tepesini ölümsüzleştirmiştir. Osmanlı döneminde olduğu gibi, Bizans döneminde de yedi tepe üzerinde eserler inşa edilmişti. Ancak bu eserlerin sadece bir kısmı günümüze kadar gelmiştir.
Halkın yaygın bir biçimde yedi tepe olarak şehrin, dışındaki tepelerden bu ismi aldığı yönündeki yanlış bilgi dolayısıyla, bu yanlışlığın düzeltilmesi ve dünyanın göz bebeği İstanbul'umuzun daha yakından tanıtılması amacıyla; Yedi tepe hakkında aşağıdaki özet bilgileri aktaralım.
Istanbul'un üzerinde kurulduğu rivayet edilen yedi tepenin sınırları, suriçi adı verilen bölgede, Edirnekapı'dan Kocamustafapaşa ve Sarayburnu'na uzanan üçgen içinde yer almaktadır. Bizans ve Osmanlı dönemlerinde bu tepeler en güzel anıtlar olarak kabul edilen ibadethanelerle süslenmiştir. Yedi tepenin en belirleyici özelliği olan yedi tarihi eser;
Yedi tepe'nin ilki, Sarayburnu'ndan içeri dogru yükselen Ayasofya'nın, Sultanahmet Camii'nin ve Topkapı Sarayı'nın bulundugu yükseltidir. Burada Ayasofya ile Sultanahmet Camii'ni görürüz. 17. yüzyıl başında Sedefkâr Mehmet Ağa'nın yaptığı Sultanahmet Camii, dünyadaki tek, altı minareli cami özelliğini taşımaktadır.
Yedi tepe'nin ilki
Yedi tepe'nin ilki, Sarayburnu'ndan içeri dogru yükselen Ayasofya'nın, Sultanahmet Camii'nin ve Topkapı Sarayı'nın bulundugu yükseltidir. Burada Ayasofya ile Sultanahmet Camii'ni görürüz. 17. yüzyıl başında Sedefkâr Mehmet Ağa'nın yaptığı Sultanahmet Camii, dünyadaki tek, altı minareli cami özelliğini taşımaktadır.
İkinci tepe
İkinci tepe, Bizans'tan kalan ve Konstantin sütunu olarak isimlendirilen Çemberlitaş'ın bulunduğu yükselti, bugün de kent silüetinde kendini belli eden bir biçim olarak karsimiza çıkmaktadır. Bununla birlikte Çemberlitaş'ın kuzey tarafına bitişik Nuruosmaniye Camii ve külliyesi, daha belirgin olarak görülmektedir. I. Mahmut zamanında baslayip, III. Osman zamaninda tamamlanan Cami, Osmanlı barok tarzını yansıtır. Eserin mimarı, Mustafa Ağa ve yardımcısı Simon Kalfadır.
Üçüncüsü
Üçüncüsü, İstanbul camilerinin en görkemlisi Süleymaniye'nin bulunduğu tepedir. Sinan'ın kentteki bu en anıtsal eseri, dört minaresiyle görkemli bir manzara çizmektedir. Kanuni Sultan Süleyman ve Mimar Sinan'ın mezarları, Camii'nin haziresinde bulunmaktadır. Tepe, İstanbul Üniversitesi Merkez binasi olan eski Harbiye Nezareti, Beyazıt Kulesi ve Beyazıt Camii'ni içine almaktadır. Bayezid Camii, Sultan II. Bayezid tarafından yaptırılmıştır. Osmanlı klasik dönem mimarisinin erken dönem eserleri arasında bir yapıdır. Mimarının kim olduğu kesin olarak bilinmez; Mimar Hayrettin, Mimar Kemaleddin veya Yakupşah bin Sultanşah tarafından yapıldığına dair görüşler vardır. İstanbul'da orijinalliğini koruyan en eski selatin camii olarak kabul edilir. II. Bayezid'in mezarı, caminin haziresinde bulunur.
Beyazıt Kulesi'nin bugünkü yerinde Bizans Döneminde "Tetratsiyon" olarak adlandırılan ve uzaktan yangınları gözetlemek amacıyla inşaa edilmiş bir kule vardı. Osmanlı döneminde Kulenin yerine, 1749 yılında Osmanlı mimarı Kirkor Balyan'a, ahşap bir kule yaptırtılmıştır. Yeniçeri ayaklanması sonucu yakılan Kule, 1828 yılında II. Mahmut tarafından, tekrardan Mimar Kirkor'un kardeşi Senekerim Balyan'a bugünkü haliyle yeniden yaptırtılmıştır. Bu kule inşaa edilmeden önce, İstanbul yangınlarının kontrolü, Süleymeniye Camii'nin minarelerinden yapılmaktaydı.
Dördüncü tepe
Dördüncü tepe, Unkapani-Yenikapi hattindan geçen vadi, kenti adeta ikiye böler. Güneyde Lykos Deresi vadisine ve Aksaray'a dogru inen, kuzeyde dik yamaçlarla haliç sahiline kavusan yerde yer alan dördüncü tepeyle üçüncü tepeyi Valens kemeri (bozdogan) birbirine bağlar. Dördüncü tepenin üstünde Bizans döneminde Havariyun Kilisesi varken, Osmanli döneminde onun yerini Fatih Camii almıştır.
Constantinus'un o zamanlar şehrin dışında kalan bu tepede gömüldüğü bilinmektedir. Fethin ardından bu bina Patrikhane kilisesi olarak kullanılmıştır. Fatih Sultan Mehmet, buraya cami ve külliye inşa etmek isteyince patrikhane Pammakaristos Manastırı'na (bugünkü patrikhanenin olduğu yer) taşındı.
Fatih Camii'nin yapımına 1462 yılında başlanmış ve 1470 yılında tamamlanmıştır. Mimarı, Sinaüddin Yusuf bin Abdullah'tır (Atik Sinan). Cami yaşanan İstanbul depremlerinden dolayı birkaç kez büyük hasar görmüş ve onarılmıştır. Bu nedenle orijinal görünümünü kaybetmiştir. Fatih Sultan Mehmed'in kabri, Camii'nin haziresinde bulunmaktadır.
Besinci tepe
Besinci tepe, Haliç'in hemen kıyısından dik bir yokuşla yükselir. Bu yokuş, Fener'in üstünden Çarsamba semtine varır. Yavuz Sultan Selim'in Camisi bu tepenin üzerinde yapılmıstır. Oğlu Süleyman'ın saltanat döneminde tamamlanan caminin mimarı kesin olarak bilinmez; acak tarzı, fetih öncesinin Osmanlı camilerini andırır. İstanbul'un 7 tepesindeki 7 selatin camiden biridir. Burası, Haliç'e en yakın olan tepedir.
İnşa tarihi 1522 olup, mimarı tartışmalıdır. Mimar Ali'ye mi, Mimar Sinan'a mı ait olduğu açık değildir. Evliya Çelebi, Mimar Sinan'a aittir diye yazar. Yavuz Sultan Selim'in emriyle yapılmış ve Kanuni Sultan Süleyman tarafından türbe, imaret, medrese eklenmiştir. Caminin bir yanı sarnıç, bir yanı Kırkmerdiven denilen bir uçurumdur. Yavuz Sultan Selim Han'ın mezarı, bu Camii haziresindedir.
Altıncısı
Altıncısı, kentin en yüksek tepesi Edirnekapı'nın bulunduğu yerdedir. Bu noktada, mimar Sinan'ın kanuni'nin kızı Mihrimah Sultan için yaptığı "Mihrimah Camii" bulunmaktadır. Dört duvardaki dört büyük kemer kubbeyi destekler. Bu planda çok sayıda pencere açmak mümkün olmuştur. O nedenle burası Istanbul'un en aydınlık camisi ünvanını taşır.
Tepelerin altısı Haliç'e yakın sıralanırken, yedincisi Marmara'ya daha yakındır. Aksaray semtinden surlara ve Marmara sahiline kadar giden bölgede yer alan
Yedincisi
Tepelerin altısı Haliç'e yakın sıralanırken, yedincisi Marmara'ya daha yakındır. Aksaray semtinden surlara ve Marmara sahiline kadar giden bölgede yer alan yedinci tepenin bir tepeden çok, bir sırt olduğu da söylenebilir. Sırtın en yüksek noktasında, Sadrazam Cerrah Mehmed Paşa'nin yaptırdığı Cerrahpaşa Camii bulunmaktadır. 16. yüzyılın sonlarına doğru, Mimar Sinan'ın ustabaşısı Davut Ağa tarafından Selimiye Camii'nin kopyası olarak inşa edilmiştir. Diğer bir rivayete göre ise Camii, Fatih Devri devlet adamlarından Canbaz Mustafa Bey tarafından yaptırılmıştır. Kocamustafapaşa' daki kendi adı ile anılan diğer caminin haziresinde medfum olan baninin vefat tarihi 1485 olduğuna göre; caminin bu tarihten evvel yapıldığı belirtilmektedir.
Pierre Loti'den Yedi Tepe'nin tamamı görülebilmektedir.
MİMAR SİNAN'IN MİHRİMAH SULTAN'A OLAN AŞKI
Mimar Sinan'ın hayatı ve eserleri hakkında çok şeyler bilinir ancak Sinan'ın belki de hiç bilinmeyen bir aşk hikâyesi vardır. Kanuni Sultan Süleyman'ın Hürrem Sultan'dan olan kızı, Mihrimah (güneş ve ay) Sultan'a olan aşkı...
Sultan'ın bir kız çocuğu gelir dünya'ya. Efsane bir aşk'ın meyvesidir bu çocuk ve bu yüzden belki de efsane aşkların en temeline en masalsı olanına ithafen ismi, Mihrimah konulur. Mihr-ü Mah, Farsçada Güneş ve Ay demektir. Mihrimah Sultan, o zamanlar için evlendirilmesi uygun olan 17 yaşına geldiğinde, iki talibi çıkar. Bunlardan biri Diyarbakır valisi Rüstem Paşa, diğeri ise Saray'ın baş mimarı, Mimar Sinan'dır.
Padişah, biricik kızını Rüstem paşa ile evlendirir. Sinan, evlidir ve 50 yaşındadır ancak bilinen odur ki, Mihrimah Sultan'a deliler gibi âşıktır. Mimar Sinan, Mihrimah Sultan'a kavuşamamış fakat o'na olan aşkını olanca güzelliğiyle sanatına yansıtmıştır.
İstanbul'un en güzel yerlerinden birine, Üsküdar'a Mihrimah Sultan adına bir cami yapması istenir kendisinden. 1540 yılında inşa etmeye başladığı Camii'yi, 1548 yılında tamamlar. Camii inşa edilirken, eserine sanki "eteklerini giymiş bir kadın" siluetini verir. Ayrıca cami için mimari olarak esinlendiği yer ise bir başka aşka (kutsal bir aşka) adanmış bir şaheserdir; Ayasofya...
Camii, Mihrimah Sultan'ın duru, gösterişsiz ve asil güzelliğine istinaden küçüktür. Sadece 38 mt. bir minareye sahiptir. İnce ve tek kubbesinin üzerindeki 161 pencere ise iç güzelliğinin ne kadar aydınlık ve berrak olduğunu temsil eder. Bu sayede gün ışığının her köşesinde, dans ettiği adeta kadınsı edaya sahiptir. O tarihte bu açıklıktaki ve bu kalınlıktaki bir kubbeye o kadar pencere, sadece Mimar Sinan tarafından yapılabilmiştir. Camii içindeki pandatiflerde ve minare kenarlarındaki uzun işlemelerde, Mihrimah Sultan'ın ayak topuklarını döven uzun saçları tasvir edilmiştir.
Mihrimah Sultan'ın statüsü, iki minareli cami yaptırmaya yetmesine rağmen Sinan'ın yalnızlığını simgelemesi anlamında, tek minareli yapılmıştır bu cami.
Sinan, aşkını öyle sihirli bir tılsımla mühürlemiştir ki, bu sırra şaşırmamak, o sevdaların naifliğine imrenmemek mümkün değildir. Usta'nın aşkının vesikası olan iki caminin de yeri özenle seçilmiştir. Güneşin doğum ve batım yerleri tespit edilerek inşa edilmişlerdir. 21 Mart tarihlerinde, yılda sadece bir defa gerçekleşen ve gece ile gündüzün eşit olduğu bir akşam vakti, Üsküdar Mihrimah Camii ile Edirnekapı'daki Mihrimah Sultan Camii'nin aynı anda görebildiği bir yerden bakıldığında; Edirnekapı Camii'nin tek minaresinin arkasından güneş batarken, Üsküdar'daki Camii'nin minareleri arasından ay doğmaktadır!
21 Mart, Mihrimah Sultan'ın gerçek doğum günüdür aynı zamanda...